“Ticaret ve yolların kesildiği ve fitnelerin çoğaldığı zaman, muhtelif beldelerden yedi âlim, her birinin beraberinde üçyüzon küsür kişi olduğu halde, birbirlerinden habersiz bir şekilde Mekke’de bir araya gelirler. Biri diğerine ‘Burada ne arıyorsun?’ diye sorar.
Ona şöyle derler: ‘Biz o şahsı aramak için geldik ki, fitneler onun eliyle sönebilir. Konstantiniyye onunla feth edilir. Biz onu ismi ile ve anasının, babasının ismiyle ve ordusu ile tanırız… Bu yedi âlim bu konuda birleşirler onu ararlar ve Mekke’de bulurlar. Ve kendisine ‘Sen falan oğlu falansın’ derler. O İSE ‘BEN SADECE ENSAR’DAN- YARDIMCILARINDAN BİRİSİYİM’ der. Onların elinden kurtulur… Onu tekrar Mekke’de bularak yine, ‘Sen falan oğlu falansın, annen de filân kızı filânedir, sende şu şu alâmetler vardır, birinci defa bizden kurtuldun, uzat elini sana biat edelim.’ derler. Bunun üzerine o ‘Ben aradığınız değilim.’ der ve tekrar Medine’ye gider. Medine’de yine aranınca tekrar Mekke’ye döner. Mekke’de kendisini Rükûn’da bularak şöyle derler: … Süfyani ordusuna karşı Müminleri korumazsan, günahlarımız senin üzerine ve kanları da boynuna olsun.’ derler. Bunun üzerine Mehdi, Rûkun ile Makam arasına koltuğuna oturur ve elini uzatarak biatları kabul eder…
(Celaleddin Suyuti’nin tasnifinden Hadisler, Ahir Zaman Mehdisinin Alametleri, Ali bin Hüsameddin el Muttaki, sf 61)