Nur Talebelerinden Mehmet Ali Kaya kitabının 277. sayfasında Hz. Mehdi (as)’ın hakimlik vasfıyla ilgili olarak şu açıklamayı yapmaktadır:
Hakim: Bilge ve hikmet sahibi anlamına gelir. Eskiler buna filozof derlerdi. Bu yönüyle Bediüzzaman o derece büyük bir hakim ve düşünürdür ki, Mehmet Akif Ersoy ve Ali Ulvi Kurucu gibi alimler, Nurettin Topçu gibi felsefeciler “Sokrat ve Eflatun, felsefede Said Nursi’nin ancak talebesi olabilirler” demişlerdir. Bize daha söz düşmez…hükmetmek açısından meseleye bakacak olursak hüküm ve hakimiyet her zaman ilim ve kalem erbabınındır ve her zaman ilim erbabı hakimdir. Bütün insanlar ilmin mahkumudur. Haklı olan da her zaman hakimdir. Mahkum olan ancak suçlu olandır…Bu bakımdan Bediüzzaman Said Nursi hem hakimdir hem de hakimdir. Asla mahkum olmamıştır.
Buradaki ifadelerinden görüldüğü gibi Mehmet Ali Kaya, Üstadımıza sevgisini göstermek adına şiddetli bir mantıksızlık içine düşmektedir. Üstadımızın Ahir zamanın büyük Mehdisi olduğunu ispatlayabilmek için, kendince bir yöntem bularak; herkesçe manası bilinen hakimlik kavramını gerçek anlamından saptırarak filozofluk olarak açıklamaktadır. Ardından da Bediüzzaman Hazretleri’nin gelmiş geçmiş en büyük filozof olduğunu ifade ederek Hz. Mehdi (as)’ın diğer hiçbir müceddidde toplu olarak bulunmayan 6 büyük vasfından biri olan hakimlik sıfatını Üstadımızın taşıdığını iddia etmiştir.
Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, gerçekten Hicri 13. Asrın müceddidi ve mütefekkiridir. Bu doğrudur. Bu yönüyle Üstad Hazretleri Hicri 13. Asrın Mehdisidir. Ancak ahir zamanın büyük mehdisi değildir. Ahir zamanın büyük mehdisi hakimlik vasfını yani adaletle hükmetme vasfını kusursuzca yerine getirip, tüm insanlar üzerinde hak ve adalet sağlayacak olan gelmiş geçmiş en büyük hakim-adalet sahibi olacak ve Kuran ahlakını, Peygamberimiz (sav)’in sünnet-i seniyyesini en güzel şekilde tatbik edecektir. Bediüzzaman Hazretleri, Hz. Mehdi (as)’ın bu vasfını tüm dünyanın göreceğini ve şahit olacağını Şualar’da şöyle ifade etmiştir.
…Evet, yüzer mukaddes kahramanları yetiştiren ve binler mânevî kumandanları ümmetin başına geçiren ve Kuran’ın hakikatlerinin mayasıyla ve imanın nuruyla ve islâmiyetin şerefiyle beslenen, olgunlaşan, Peygamberimiz (s.a.v.)’in ev halkı, ELBETTE ÂHİR ZAMANDA, İSLAM DİNİNİN, KURANI KERİM’İN VE HZ. MUHAMMED’İN SÜNNETİNİN CANLANDIRILMASIYLA, İLANI İLE, HÜKÜMLERİNİN YERİNE GETİRİLMESİYLE, BAŞKUMANDANLARI OLAN BÜYÜK MEHDÎNİN KUSURSUZ ADALETİNİ VE HAKKA UYGUNLUĞUNU DÜNYAYA GÖSTERMELERİ GAYET MÂKUL OLMAKLA BERABER, GAYET LÂZIM VE GEREKLİ VE SOSYAL HAYATTAKİ PRENSİPLERİN GEREĞİDİR. (Şualar, 510)
Üstad, Hz. Mehdi (as)’ın hakimlik görevini Allah’ın izniyle mutlaka yerine getireceğini, bunun hem gayet lazım, hem de gayet gerekli olduğunu; görüldüğü gibi açık bir şekilde ifade etmiştir. Oysa bir filozofun Mehmet Ali Kaya’nın iddia ettiği gibi böyle bir sorumluluğu hiçbir zaman yoktur. Filozoflar toplumun öne çıkmış fikir adamlarıdır. Filozoflar canlılığın varoluş nedenlerini, ruhun varlığını, bilginin oluşum şeklini araştıran alim kişilerdir. Ancak bir filozofun Bediüzzaman’ın ifade ettiği gibi bir başkomutanlık ve hakimlik vasfıyla tüm dünyada adaleti ve hakkaniyeti sağlama gibi bir sorumluluğu yoktur. Oysa Bediüzzaman’ın anlatımında, Hz. Mehdi (as)’ın net olarak hakimlik ve başkomutanlık sıfatları olacağı görülmektedir. Hz. Mehdi (as) bu vasıfları ile, öyle bir tecelli edecektir ki Hicri 1400 içinde yaşayan insanlar onun bu vasıflarını aleni bir şekilde görecek ve onun ahir zamanın mehdisi olduğuna tam kanaat getireceklerdir. Hz. Mehdi (as) diyanete, siyasete, beşeriyete, saltanata manen hakim yetkisiyle yön verecek ve insanlar arasında muhteşem bir adaletle ve hakkaniyetle tecelli edecektir.
Bediüzzaman Hazretleri hiçbir zaman böyle bir hakimlik yetkisine sahip olmamıştır. Hiçbir zaman toplum üzerinde adaleti uygulama yetkisine ve imkanına sahip olamamıştır. Bediüzzaman Hazretleri’nin ömrünün 30 yılı hapishanelerde ve sürgünlerde geçmiştir. Oysa Bediüzzaman; Hz. Mehdi (as)’ın adaleti ve hakimliğinin tüm dünya tarafından açık bir şekilde görüleceğini bunun gerekli olduğunu ifade etmiştir. En önemlisi de Peygamberimiz (sav), Hz. Mehdi (as)’ı anlattığı hadislerinde Hz. Mehdi (as)’ın tüm dünyaya adalet dağıtacağını ve hakimlik yetkisi olacağını bildirmiştir.
Kıyametin kopması için zamanda sadece bir günden başka vakit kalmamış da olsa Allah benim Ehl-i Beyt’imden bir zatı gönderecek yeryüzü zulümle dolduğu gibi, O YERYÜZÜNÜ ADALETLE DOLDURACAK.
(Sünen-i Ebu Davud, 5/92)
Hz. Mehdi bendendir, yeryüzü zulüm ve işkence ile dolduğu gibi, ONU DOĞRULUK VE ADALETLE DOLDURUR.
(Süneni-i Ebu Davud, 5/93)
HZ. MEHDİ’NİN ZAMANINDA ADALET O KADAR BOL OLACAK Kİ, zorla alınan her mal sahibine geri iade edilecektir.
(El-Kavlu’l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 23)
İnsanlar, balarılarının beyleri etrafından toplanması gibi, Hz. Mehdi’nin çevresinde toplanırlar. DAHA ÖNCE ZULÜMLE DOLU OLAN DÜNYAYI, O ADALETLE DOLDURUR. ADALETİ O DENLİ OLUR Kİ, UYKUDA OLAN BİR KİMSE DAHİ UYANDIRILMAZ VE BİR DAMLA KAN BİLE AKITILMAZ. DÜNYA, ADETA
ASR-I SAADET DEVRİNE GERİ DÖNER.
(El-Kavlu’l Muhtasar Fi Alamet-il Mehdiyy-il Muntazar, s. 29)
Ancak bilindiği gibi Bediüzzaman Hazretleri’nin hayatı bu hadislerde bahsedilen şekilde hakim olarak değil mahkum olarak geçmiş ve adaleti sağlayacak bir konumu ve imkanı hiçbir zaman olamamıştır.
Üstadımız ömrü boyunca kastedilen anlamda bir hakimlik görevi yapamamıştır. Bediüzzaman Hz. Mehdi (as)’dan bahsederken kusursuz adaletiyle insanlar arasında uzlaşma sağlayacağından bahsetmektedir ki bu şekilde adaletle davranmak hakimlik vasfıdır.
Ayrıca Üstad Hazretleri risalelerinde; “Hz. Mehdi (as) hakim olacak” deyip konuyu ortada ve açıklamasız bırakmamıştır. Aksine, hakimlik görevi gereği olarak toplumlar üzerinde kusursuz bir adalet dağıtıcısı olacağını ve tüm dünyanın bu hakimlik sıfatına şahit olacağını ifade etmiştir. Hz. Mehdi (as)’ın bir filozof değil ülkeler, toplumlar ve insanlar arasında adaleti sağlayacak adil bir hakim olacağını çok açık bir şekilde netleştirmiştir. Bediüzzaman Hazretleri’nin ise hayatı boyunca toplumlar üzerinde böyle bir hakimlik görevi yaptığı görülmemiştir.
Bediüzzaman her zaman belirttiğimiz gibi muhteşem bir anlatım tekniğine sahip çok büyük bir alimdir. Kullandığı tek bir kelime ile başkalarının onlarca kelimeyle anlatabileceği bir konuyu anlatma kabiliyetine sahip çok değerli bir zat-ı muhteremdir. Ancak Mehmet Ali Kaya’nın bu iddiaları ile birlikte -belki de istemeyerek- Risale-i Nur’ların üstüne tehlikeli bir örtü kapatılmaya çalışılmaktadır. Mehmet Ali Kaya’nın bu iddiaları kabul edildiği takdirde tüm risaleler çok şaibeli hale gelirler. İnsanlar Bediüzzaman Hazretleri’nin açıklamalarını düz ifadeleri ile anlamaktan uzaklaşırlar ve risalelere büyük bir tereddütle bakarlar. Bediüzzaman Hazretleri’nin anlatımlarını tenzih ederiz; Bediüzzaman dağ dedi ama aslında ova demek istedi, kapı dedi ama aslında kuş demek istedi, hakim dedi aslında filozof demek istedi. Zat dedi aslında tek bir kişi değil de 3 kişiden bahsetti. Siz de okuduğunuzda böyle anlayın…” gibi çok çok tehlikeli bir tevil dünyasına kapı açılır ve risalelerin eşsiz anlatımı tamamen deformasyona uğrar. Bediüzzaman Hazretleri’nin anlatım üslubu çok açıktır ve bir çocuk, yüksek eğitim almamış, halktan bir insan bile bu anlatımları kolaylıkla anlayabilir. Bediüzzaman Hazretleri risalelerin kolaylıkla anlaşılacak eserler olduklarını şu sözleriyle de ifade etmiştir.
“…Bir ortaokul çocuğu veya okumasını bilen bir kadın, büyük bir feylesofun eserini okuduğu zaman istifade edememiştir. FAKAT RİSALE-İ NUR’DAN HERKES DERECESİNE GÖRE İSTİFADE ETMEKTEDİR.”
(Şualar, sf.549)
“Risale-i Nur; bütün tabakat-ı beşere (insan gruplarına) hem medrese, hem mektep, hem kışla, hem hekim, hem hakim olarak, en ami (cahil) avamdan (halktan) en ehass-ı havassa (en halis ilim sahiplerine) kadar ders verip, talim ve terbiye etmesi bizce muşhuddur (aşikardır, açıkça görülmektedir).”
(Kastamonu Lahikası, sf.70)
Bu nedenledir ki Mehmet Ali Kaya’nın Üstad Hazretleri’ni sevme ve onun Hz. Mehdi (as) olduğuna insanları ikna etme adına; risalelerin güvenilirliğini sarsacak böyle tehlikeli bir mantık ve yöntem kullanması hiç akılcı ve doğru değildir. Üstadımız ahir zamanın büyük Mehdisi değildir. Ahir zamanın büyük mehdisi Bediüzzaman’ın bahsettiği müçtehidlik, müceddidlik, hakimlik, mehdilik, mürşitlik kutb-u azamlık sıfatlarını taşıyarak tam olarak tecelli edecek bir zat-ı muhteremdir. Bu kişi zuhur ettiğinde bu vasıflar hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde tek tek ve tam anlamıyla insanlar tarafından açıkça görülecektir. Dünya üzerindeki siyasi, ekonomik, sosyal değişimler ve gelişimler de içinde bulunduğumuz Hicri 1400’deki bu zuhurun ve bu sıfatların tecellilerinin çok önemli işaretleri olacaklardır.
Post Views: 342