1-) “Kıyamet alâmetlerinden ve âhir zaman vukuatından (olaylarından)ve Bâzı a’malin (amellerin) fazilet ve sevaplarından bahseden hâdîs-i Şerife güzelce anlaşılmadığından, akıllarına güvenen bir kısım ehl-i ilim (ilim sahibi), onların bir kısmına zaîf (zayıf) veya mevzu (hadis) demişler. İMANI ZAYIF VE ENANİYETİ KAVİ bir kısım da (aklını beğenen, kendini büyük, kusursuz ve üstün gören; ve adeta kendi nefsini putlaştıran kişiler de (Allah’ı tenzih ederiz)), inkâra kadar gitmişler.” (Sözler, s. 355)
2-)…. Hadis-i sahihte rivayet edilen, “Hazret-i İsâ Aleyhisselâmın geleceğini ve şeriat-i İslâmiye ile amel edeceğini, Deccalı öldüreceğini (manen yok edeceğini)” imanı zayıf olanlar istib’ad ediyorlar(uzak görüyorlar) . Onun hakikati izah edilse, hiç istib’ad yeri kalmaz. (Onbeşinci mektup, s.59)
3-) Bir şey daha kaldı; en tehlikesi odur ki: İçinizde ve ahbabınızda, bu fakir kardeşinize karşı bir kıskançlık damarı bulunmak, en tehlikelidir. Sizlerde mühim ehl-i ilim de var. Ehl-i ilmin bir kısmında bir enâniyet-i ilmiye bulunur. Kendi mütevazi de olsa, o cihette enâniyetlidir; çabuk enâniyetini bırakmaz. Kalbi, aklı ne kadar yapışsa da, nefsi, o ilmî enâniyeti cihetinde imtiyaz ister, kendini satmak ister, hattâ yazılan risalelere karşı muaraza (sözle karşılıklı mücadele) ister. Kalbi risaleleri sevdiği ve aklı istihsan ettiği (beğendiği) ve yüksek bulduğu hâlde, nefsi ise, enâniyet-i ilmiyeden gelen kıskançlık cihetinde zımnî (gizli) bir adâvet (düşmanlık) besler gibi, Sözlerin kıymetlerinin tenzilini (kıymetten düşürme) arzu eder-tâ ki kendi mahsulât-ı fikriyesi onlara yetişsin, onlar gibi satılsın… (Yirmi Dokuzuncu Mektup, s. 413)