BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ’NİN MÜTEŞABİH AYET VE HADİSLERLE İLGİLİ AÇIKLAMALARI

Bediüzzaman Said Nursi, ayetlerdeki müteşabih anlamları ağacın yerin altındaki görünmeyen köklerine benzetiyor ve bu açıklamaların sonsuz hikmet sahibi olan Rabbimizin insanlara büyük bir lütfu olduğunu söylüyor:

Kuran’ın ayetlerinin içiçe girmiş daireler halinde genişleyen manaları vardır. Bunlar birbirini kesen değil, merkezleri aynı olan dairelerdir. Tıpkı durgun bir havuza atılan taşın etrafında gitgide genişleyen halkaların oluşması gibi. Asıl merkezi mana sarih (açık) mana olup, diğerleri genişleyen maksatlar durumundadır. Yahut onlar ağacın genişleyen halkaları gibidirler. Ağaç ne kadar geniş gövdeli olursa o kadar kıymetli olur. Bir ağaca dışarıdan baktığımızda onun gövdesini ve dallarını görürüz. Oysa derinde onun kalın kökleri, daha ötede binlerce kılcalları vardır. Kuran ayetlerinin de sathi (görünüşe göre), derinliği, kökleri ve kılcalları vardır. (Mektubat, 502)

Üstad’ın da dediği gibi Kuran’daki ve hadislerdeki bu üstü kapalı anlatımlar çok farklı şekillerde açıklanabilir, İslam alimleri tarafından yorumlanabilir.

Bediüzzaman Said Nursi’nin en çok önem verdiği konulardan birisi ayet ve hadislerdeki benzetmelerin insanlara türlü şekillerde açıklanmasıdır. Risale-i Nur’larda hem ayetler detaylı olarak tefsir edilir, hem de hadisler farklı şekillerde açıklanır. Hatta Üstad tek bir hadisi bazen 15-20 farklı şekilde tefsir eder. Üstad’ın şu sözleri müteşabih ilmi açısından çok önemlidir:

… Fakat hadisin Kuran gibi müteşâbihâtı (kapalı, birçok anlama gelen anlatımlar içeren ifadeler) var, ancak havas (ileri gelenler, seçkinler) onların manalarını bulabilir.( Mektubat, 513)

Müteşâbihât dahi ince ve müşkil (zor, çekin) istiarelerin (eğretileme, bir kelimenin anlamını güçlendirmek için başka anlamda kullanma) bir kısmıdır. Zira müteşâbihât, ince hakikatlere sûretlerdir (varlığın görünen yönü). (İşaretü-l İcaz, 170)

Bediüzzaman Said Nursi bu sözleriyle Kuran ayetlerinin ve hadislerin İslam alimleri tarafından farklı şekillerde yorumlanmasının ne kadar önemli ve gerekli bir görev olduğuna dikkat çekmektedir.



Bediüzzaman Risale-i Nur’larda müteşabih ayet ve hadislerin anlaşılması konusunda İslam alimlerine çok önemli görevler düştüğüne sık sık dikkat çekmektedir. Bediüzzaman Mektubat’ta yer alan aşağıdaki sözünde, Kuran ayetlerinin içiçe girmiş, katmanlı anlamları olduğunu söylemekte ve bu ifadelerin İslam alimleri, müfessirler ve arif kimseler tarafından açıklanması gerektiğini ifade etmektedir:
Kuran-ı Hakimin cümleleri birer manaya muhasır (kuşatan, saran) değil. Belki nev’i beşerin umum tabakalarına (çeşitli insan sınıflarının tümüne) hitap olduğu için her tabakaya karşı birer manayı tazammun eden (kapsayan, içeren) bir külli (bütün)hükmündedir. Beyan olunan (açıklanan) mânâlar, o küllî kaidenin cüz’iyatları (bir bütünün parçaları) hükmündedirler. Her bir müfessir, her bir ârif, o küllîden bir cüz’ü zikrediyor. Ya keşfine, ya deliline, veyahut meşrebine (feyz alınan yol) istinad edip (dayanıp), bir mânâyı tercih ediyor… Bunlar umumen murad ve maksud (niyet edilen, istenen) olabilir ve onun hakikî ve mecazî mânâlarıdır. (Mektubat, 315)

Bediüzzaman’ın da ifade ettiği gibi kapalı anlamda olan ayet ve hadisler İslam alimlerinin ve diğer ilim sahibi kişilerin yorumuyla yeni bir hayat bulmakta, ancak her bir anlam bir bütünün parçaları olarak kabul görmektedir.


Bediüzzaman Said Nursi bir sözünde Kuran ayetlerinde geleceğe ve bilimsel gelişmelere dair birçok işaretler de bulunduğunu söylüyor. Rabbimizin bu işaretleri kapalı şekilde verdiğini, ancak İslam alimlerinin yorumlarıyla tam olarak açıklanabileceğini ifade ediyor:
Kuran’ın bu kabil ifadeleri kullanmasındaki hikmeti anladım. Fakat insanları tevhide irşad gayesi güderken, kâinattaki gerçeklere de işaret etmesi gerekmez miydi? Kuran ehl-i tahkiki (alimler) hakikate ulaştırmak için, karine (işaret) ve emareler (belirtiler) koymuştur. Meselâ dünyanın döndüğünü açıkça bildirmemekle beraber, başka âyetlerde küre şeklinde olup, döndüğüne dair işaretler yerleştirmiştir.

… Elfaz-ı Kur’âniye (Kuran’ın sözleri) öyle bir tarzda vazedilmiştir ki, her bir kelamın, her bir kelimenin, her bir harfin ve hatta bazen bir sûkununun çok vücuhu (yüzü) bulunuyor. Her bir muhatabına ayrı bir kapıdan hissesini verir. (Sözler, 355)
Bediüzzaman’ın da belirttiği gibi Kuran ayetlerinde yer alan bilimsel mucizelerin büyük bir bölümü kapalı anlatımlarla olarak tarif edilmektedir. Bu mucizelerin yorumlanması ise İslam alimleri tarafından yapılmakta, böylece ancak günümüzde ortaya çıkan birçok bilimsel gelişmenin günümüzden 1400 yıl önce Kuran’da yer aldığı anlaşılmaktadır.