Resulullah Efendimiz bir gün ashabına şöyle sordu; Allah ona salat ve selam eylesin:
SİZE BİR ŞEHİR ANLATACAĞIM. ONUN DURUMU ŞÖYLEDİR: BİR YANI DENİZE AÇILMIŞ, BİR YANI DA KARADA.
ARANIZDA BÖYLE BİR KENTİ GÖREN, BİLEN, DUYAN VAR MI?”
Şöyle dediler:
Öyle bir yerin olduğunu duymuşuz. O YER, BAKIMLI BİR YER OLMALI. Şimdi yıkılıp gitti mi acaba!
Bunun üzerine şöyle buyurdu:
“… İshakoğulları ile yetmişbin kişi o kente gelecek; GELECEKLERİ BU KENT, KONSTANTİYE’DİR. O KENTİ, BU ORDU ALIR.
ONU ALIRKEN; NE KILIÇ KULLANIRLAR, NE OK, NE DE BAŞKA BİR SİLAH… KENDİLERİNE KARŞI DURANLARI ZİKİRLER (YANİ: KELİME-İ TEVHİD OKUYARAK) YIKARLAR, PERİŞAN EDERLER. ŞÖYLE Kİ: HEP BİR AĞIZDAN TEKBİR GETİRİRLER; ÖNCE: LA İLAHE İLLALLAH DERLER, SONUNDA İSE: ALLAHÜ EKBER DERLER… BUNUN ÜZERİNE, O ŞEHRİN DENİZ YANI DÜŞMEYE BAŞLAR. AYNI TEHLİLİ (YANİ TEVHİD SÖZÜNÜ TEKRARLARLAR) VE TEKBİRİ BİR DAHA OKURLAR; KALAN YANI DA TAMAMEN DÜŞER. O SESİ DUYANLAR SAKIN Kİ : KIYAMET KOPUYOR. BU DURUMDA O KENT, NASIL DÜŞMESİN; NASIL YIKILMASIN. ÜÇÜNCÜ KERE YİNE YÜCE HAKK’I ANMAYA BAŞLARLAR; KENT TAMAMEN AÇILIR, İÇERİ GİRERLER.
(Muhammediye Kitabı , Yazıcıoğlu Muhammed, s. 442-443)