SAİD NURSİ’NİN, HZ. MEHDİ (A.S.)’NİN BİR ŞAHSI MANEVİ DEĞİL “ŞAHIS” OLDUĞU İLE İLGİLİ AÇIKLAMALARI:
1. Ona karşı Âl-i Beyt-i Nebevînin silsile-i nuranîsine (Peygamberimizin nurani soyuna) bağlanan, ehl-i velayet (velilerin) ve ehl-i kemalin (kamil iman sahiplerinin) başına geçecek ÂL-İ BEYTTEN MUHAMMED HZ. MEHDİ (1. İFADE) isminde BİR ZÂT-I NURANÎ (2. TEKRAR) (NURLU BİR ŞAHIS), o Süfyan’ın şahs-ı manevîsi olan cereyan-ı münafıkaneyi (münafıklık akımını) öldürüp (etkisiz hale getirip) dağıtacaktır… (Mektubat, sf. 56-57)
2. …Âhir zamanın o BÜYÜK ŞAHSI (3. TEKRAR), Âl-i Beyt’ten (Peygamberimizin soyundan) olacak. (Şualar, sf. 442)
3. …O ZÂT (4. TEKRAR), o taifenin uzun tedkikatı (o topluluğun uzun araştırmaları, incelemeleri) ile yazdıkları eseri kendine hazır bir program yapacak, onun ile o birinci vazifeyi tam yapmış olacak. Bu vazifenin istinad ettiği (dayandığı) kuvvet ve manevî ordusu, yalnız ihlas ve sadakat ve tesanüd (dayanışma) sıfatlarına tam sahib olan bir kısım şakirdlerdir (öğrencilerdir). Ne kadar da az da olsalar, manen bir ordu kadar kuvvetli ve kıymetli sayılırlar. (Emirdağ Lâhikası-1, sf. 266-267)
4. … Ben de onlara demiştim: “Ben, kendimi seyyid (Peygamberimiz’in soyundan) bilemiyorum. Bu zamanda nesiller bilinmiyor. Halbuki âhir zamanın O BÜYÜK ŞAHSI (5. TEKRAR), Âl-i Beyt’ten (Peygamberimiz’in ailesinden) olacaktır. (Emirdağ Lâhikası-1, sf. 267)
5. O ileride gelecek acib BİR ŞAHSIN (6. TEKRAR) (şaşılan ve hayret uyandıran şahsın) bir hizmetkarı ve ona yer hazır edecek bir dümdarı (önceden gelen takipçisi) ve O BÜYÜK KUMANDANIN (7. TEKRAR)pişdar bir neferi (öncü bir askeri) olduğumu zannediyorum. (Barla Lahikası, sf. 162)
6. Ahir zamanın en büyük fesadı zamanında; elbette EN BÜYÜK BİR MÜÇTEHİD (8. TEKRAR) (içtihad eden büyük İslam alimi), hem EN BÜYÜK BİR MÜCEDDİD (9. TEKRAR) (her yüzyıl başında dini hakikatleri devrin ihtiyacına göre ders vermek üzere gönderilen büyük İslam alimi, yenileyen, yenileyici), HEM HÂKİM (10. TEKRAR), hem Hz. Mehdi, hem mürşid (doğru yolu gösteren kişi), HEM KUTB-U A’ZAM (11. TEKRAR)(Müslümanların kendisine bağlandıkları büyük evliyalardan, zamanın en büyük mürşidi) olarak bir ZÂT-I NURANÎYİ (12. TEKRAR) gönderecek ve O ZÂT (13. TEKRAR) da Ehl-i Beyt-i Nebevîden (Peygamberimizin soyundan) olacaktır. (Mektubat, sf. 411, 412, 441)
Bediüzzamanın bu sözünde kullandığı yukarıdaki vasıflar, anlamlarından da anlaşılacağı gibi tek kişiye ait olacak özelliklerdir.
7. … bir müçtehid
8. … bir müceddid
9. … hâkim
10. … Hz. Mehdi
11. … mürşid
12. … kutb-u a’zam
13. … bir zât-ı nuranî
14. Tâ âhir zamanda, hayatın geniş dairesinde asıl sahibleri, yâni HZ. MEHDİ (14. TEKRAR) ve ŞÂKİRDLERİ (öğrencileri), Cenâb-ı Hakkın izniyle gelir, o daireyi genişlendirir ve o tohumlar sünbüllenir. (Sikke-i Tasdik-i Gaybî, sf. 172) (Kastamonu Lahikası, sf. 72)
15. Hem bu üç vezaifi (vazifeleri) birden BİR ŞAHISTA, yahut cemaatte bu zamanda bulunması ve mükemmel olması ve birbirini cerhetmemesi (çürütmemesi) pek uzak, adeta kabil (mümkün) görülmüyor. Ahir zamanda, Al-i Beyt-i Nebevi’nin (asm) (Peygamberimiz’in soyunun) cemaat-i nuraniyesini (nurani cemaatini) temsil eden HAZRET-İ MEHDİ (15. TEKRAR) de ve cemaatindeki şahs-ı manevi de ancak içtima edebilir (toplanabilir). (Kastamonu Lahikası, sf. 139) (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, sf. 186)
16. …HZ. MEHDİ-İ ÂL-İ RESUL’ÜN TEMSİL ETTİĞİ (16. TEKRAR) kudsî cemaatinin şahsı manevîsinin üç vazifesi var. (Emirdağ Lâhikası-1 sf. 265)
17. Ümmetin beklediği, AHİR ZAMANDA GELECEK ZATIN (17. TEKRAR)üç vazifesinden en mühimmi (önemlisi) ve en büyüğü ve en kıymetdarı (kıymetlisi) olan îman-ı tahkikîyi neşr (gerçek imanı yayma) ve ehl-i îmanı dalâletten (iman edenleri sapmaktan) kurtarmak… (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, sf. 9)
18. Bu hakikatten anlaşılıyor ki; SONRA GELECEK O MÜBAREK ZAT (18. TEKRAR) risale-i nur’u bir programı olarak neşir ve tatbik edecek … (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, sf. 9)
19. … Bu zamanda öyle fevkalade hakim cereyanlar (fikir akımları) var ki, herşeyi kendi hesabına aldığı için, faraza (farz edelim) HAKİKİ BEKLENİLEN VE BİR ASIR SONRA GELECEK O ZAT (19. TEKRAR) dahi bu zamanda gelse… (Kastamonu Lahikası, 57)
20. … Halbuki AHİR ZAMANIN O BÜYÜK ŞAHSI (20. TEKRAR), ÂL-İ BEYT’TEN (Peygamberimiz (sav)’in ev halkından yani soyundan) olacaktır… (Emirdağ Lahikası, 247-250)
21. Rivayetlerde, âhirzamanın alâmetlerinden olan ve ÂL-İ BEYT-İ NEBEVİ’DEN (PEYGAMBERİMİZ (SAV)’IN SOYUNDAN) HAZRET-İ MEHDİ’NİN (21. TEKRAR) (RADIYALLAHÜ ANH) hakkında ayrı ayrı haberler var. (Şualar, sf. 465)
22. … Said itiraznamesinde demiş ki: “Ben seyyid değilim. MEHDİ SEYYİD (PEYGAMBERİMİZ (SAV) SOYUNDAN OLAN KİMSE) (22. TEKRAR) OLACAK.“ diye onları reddetmiş. (Şualar, sf. 368)
23. … Fakat çiçekler baharda gelir. Öyle kudsi çiçeklere zemin hazır etmek lâzım gelir. Ve anladık ki, bu hizmetimizle O NURANİ ZATLARA (23. TEKRAR) zemin izhar ediyoruz (hazırlıyoruz). (Sikke-i Tasdik-i (Gaybi, 189, Mektubat, 34)
24. … Elbette o kuvvet-i azîmedeki (büyük kuvvette) bir hamiyet-i âliye (yüce bir gayret) feveran edecek (coşacak) ve HAZRET-İ MEHDİ (24. TEKRAR) BAŞINA GEÇİP, tarik-ı hak (hak yola) ve hakikata sevk edecek. (Mektubat, sf. 473)
25. … her asırda hidayet edici, bir nevi Mehdi ve müceddid geliyor ve gelmiş, fakat her biri üç vazifelerden birisini bir cihette (açıdan) yapması itibariyle, AHİR ZAMANIN BÜYÜK MEHDİ’Sİ (25. TEKRAR)ünvanını almamışlar.” (Emirdağ Lahikası, sf. 260)
26. Bu ayrı ayrı rivayetlerin bir tevili (açıklaması) şudur ki: BÜYÜK MEHDİ’NİN (26. TEKRAR) çok vazifeleri var. Ve siyaset âleminde, diyanet âleminde, saltanat âleminde, cihad âlemindeki çok dairelerde icraatları olduğu gibi… (Şualar, sf. 465)
27. … Ehl-i imanı dalaletten muhafaza etmek (iman edenlerin doğru yoldan sapmalarını engellemek) ve bu vazife hem dünya, hem herşeyi bırakmakla, çok zaman tedkikat ile (araştırma ile) meşguliyeti iktiza ettiğinden (gerektirdiğinden), HAZRET-İ MEHDİ’NİN O VAZİFESİNİ BİZZAT KENDİSİ (27. TEKRAR) görmeğe VAKİT VE HAL müsaade edemez… (Emirdağ Lâhikası-1 266-267)
28. … O GELECEK ZATIN (28. TEKRAR) İSMİNİ VERMEK, üç vazifesi birden hatıra geliyor, yanlış olur … Onun için, Nurlara o ismi vermek münasip görülmüyor. Belki “Müceddiddir, onun pişdarıdır” denilebilir. (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, sf. 9)
29. … O ZAT (29. TEKRAR), bütün ehl-i imanın (iman edenlerin) manevî yardımlarıyla ve ittihad-ı İslâmın muavenetiyle (İslam birliğinin yardımlaşmasıyla) ve bütün ülema ve evliyanın (alimlerin ve velilerin) ve bilhassa Âl-i Beyt’in neslinden (özellikle Peygamberimiz (sav)’in neslinden) her asırda kuvvetli ve kesretli (çok sayıda) bulunan milyonlar fedakâr seyyidlerin iltihaklarıyla (peygamber soyundan gelen fedakar kimselerin katılımlarıyla) O VAZİFE-İ UZMAYI (BÜYÜK GÖREVI) YAPMAĞA (30. TEKRAR) ÇALIŞIR. (Emirdağ Lâhikası-1, sf. 266-267)İ
30. … o vazifeleri O’NUN (31. TEKRAR) cem’iyeti ve seyyidler cemaatiyapacağını rahmet-i İlahiyeden bekliyoruz. (Emirdağ Lâhikası-1, sf. 265)
31. … bundan bir asır sonra zulümatı (karanlığı) dağıtacak ZATLAR. ise, Hazret-i Mehdi’nin (32. TEKRAR) şakirdleri (talebeleri) olabilir.” (Şualar, sf. 605)
32. HAZRET-İ MEHDİ’NİN (33. TEKRAR) (cem’iyet-i nuraniyesi…(Mektubat, sf. 473)
33. Hem “BÜYÜK MEHDİ”NİN (34. TEKRAR) halleri sabık Mehdilere (önceki Mehdilere) işaret eden rivayetlere mutabık (uygun) çıkmıyor, hadis-i müteşabih (birçok anlama gelebilecek hadis) hükmüne geçer. (Şualar, sf. 582)
34. … Belki nur-u imanın (imanın ışığının) dikkatiyle, O EŞHAS-I AHİR ZAMAN (35. TEKRAR) (ahir zaman şahısları) tanınabilir. (Sözler, sf. 343-344)
35. Hem de o eşhasın (o şahısların) şahs-ı manevîsine veya temsil ettikleri cemaate ait âsâr-ı azîmeyi (fevkalade eserleri, izleri) o eşhasın (şahısların)zâtlarında tasavvur ederek öyle tefsir etmişler ki, o EŞHAS-I HÂRİKA (36. TEKRAR) (harika şahıslar yani Hz İsa ve Hz. Mehdi) çıktıkları vakit BÜTÜN HALK ONLARI TANIYACAK gibi bir şekil vermişler. (Sözler, sf. 343-344)
36. Beşinci ve altıncı işaretler, ıslah-ı âlemin BİZZAT HAZRET-İ MEHDİ’NİN (37. TEKRAR) zuhuruna vâbeste (bağlı, bir şeye bağlı olan.) olduğuna kanaat eden zümreden, BU ZAT-I ALÎŞANIN (şanı şerefi yüksek şahsın) (38. TEKRAR) dahi bu emirde muktedir olmasında şüphe duyanların, bu vehimlerini (kuruntularını, düşüncelerini) bertaraf edecek (ortadan kaldıracak), itimadlarını temin edecek (güvenlerini sağlayacak), gayet kuvvetli güneş gibi bir hakikat. (Barla Lahikası – Mektup No: 111 – sf.1452)