…Şimdi hatıra geldi ki, eğer şeddeli “lamlar” ve “mimler” ikişer sayılsa BUNDAN BİR ASIR SONRA ZULÜMATI DAĞITACAK ZATLAR İSE, HAZRET-İ MEHDİ’NİN ŞAKİRTLERİ OLABİLİR.” … (Şualar, 1. Şua, s. 605) (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, sf. 90) |
Bediüzzaman bu sözünde “BUNDAN BİR ASIR SONRA” ifadesiyle açık bir şekilde içinde bulunduğu dönemden bir asır yani yüz yıl sonrasına dikkat çekmektedir. Ayrıca üstad, bundan bir asır sonra Hz. Mehdi (a.s.) ve talebelerinin, çok müthiş ve etkili bir tebliğ faaliyeti ile dünyada o güne kadar hakimiyet sağlamış olan Darwinizmi, komünizmi, materyalizmi tam olarak susturacaklarına özel dikkat çekmiştir.
Ne Mevlana Halid Hazretleri’nin ne de Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’nin dönemlerinde böyle büyük ve etkili bir anti deccali faaliyet söz konusu olmamış, ancak hicri 1400 de zuhur edecek olan Hz. Mehdi (a.s.)’a ortam hazırlayacak onun çalışmalarına yardımcı olacak ön çalışmalar yapılmıştır. Sonuç olarak “zulumatı dağıtacak” yani deccali sistemi tam olarak susturacak şekilde etkili bir faaliyet ve sonuç ne Mevlana Halid’in yaşadığı hicri 1200’lerde ne de Üstad’ın yaşadığı hicri 1300’lerde elde edilememiştir.
1. Mevlana Halid Hazretleri de, Üstad Bediüzzaman Hazretleri de Mehdi (a.s.)’ın diyanet, saltanat ve siyaset aleminde yapacağı üç görevini toplu olarak yapamamışlar, ancak bu görevlerden birini bir cihette yerine getirerek “bir nevi Mehdi” ünvanıyla şereflenmişlerdir. Oysa ahir zamanın büyük Mehdisi bu üç görevi bir arada yerine getirmek suretiyle kendine kadar gelen müceddidlerden ayrılacak ve “en büyük müctehid (İhtiyaç hâsıl olduğunda âyet ve hadislerden hüküm çıkaran büyük İslam alimi) , ve kutb-u azam (yani gelmiş geçmiş en büyük mürşid) olma” ünvanıyla şereflenecektir.
2. Mevlana Halid ve Bediüzzaman Hazretleri’nin yaşadıkları yüzyıllarda Türk İslam Birliği kurulmamıştır. Oysa Üstad Hz. Mehdi (a.s.)’ın önemli bir vazifesinin de Türk İslam birliğini kurmak yani büyük bir manevi birlik oluşturmak olduğunu ifade etmiştir.
O zatın (Hz. Mehdi (a.s.)’ın) üçüncü vazifesi, hilâfet-i İslâmiyeyi (İslam halifeliği) ittihad-ı İslâma (İslam birliğine) bina ederek,…. (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s. 9-11) |
İkinci vazifesi : Hilafet-i muhammediye (a.s.m.) ünvanı ile şeair-i islamiyeyi (İslama ait değerleri) ihya etmektir. Alem-i islamın (İslam aleminin) VAHDETİNİ (birliğini) nokta-i istinad edip (dayanak noktası edinip), beşeriyeti maddî ve manevî tehlikelerden ve gazab-ı ilahîden (beladan) kurtarmaktır. Bu vazifenin, nokta-i istinadı ve hadimleri (hizmetkarları), milyonlarla efradı (efradı) bulunan ordular lazımdır |
Üstad, “İttihad-ı İslam’a bina ederek” ve “Alem-i islamın (İslam aleminin) VAHDETİNİ (birliğini) nokta-i istinad edip (dayanak noktası edinip), beşeriyeti maddî ve manevî tehlikelerden ve gazab-ı ilahîden (beladan) kurtarmaktır.” sözleri ile Hz. Mehdi (a.s.)’ın Türk İslam birliğini tesis ederek büyük bir manevi birlik kuracağını belirtmiştir.
Oysa Mevlana Halid ve Said Nursi Hazretleri’nin dönemlerinde Türk ve müslüman devletler bölünmüşlük, ayrılık, kavga, anlaşmazlıklar ve karışıklıklar içinde birbirlerinden uzaklaşıp bir kısmı da birbirine yabancılaşmışlardır.
3.
O zatın üçüncü vazifesi, …, İsevî ruhanîleriyle ittifak edip din-i İslâma hizmet etmektir. (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s. 9-11) |
Ne Üstad ne de Mevlana Halid dönemlerinde, Hıristiyanlarla ittifak sağlanmamış, Hiristiyanların Müslüman olması gibi Mehdi (a.s.) döneminde gerçekleşeceği Peygamberimiz (s.a.v.)’in hadisleriyle de açıklanmış bir durum gerçekleşmemiştir. Ayrıca en önemlisi onların dönemlerinde İsa (a.s.) nüzul etmemiştir. Ne Mevlana Halid Hazretleri ne de Üstad Said Nursi Hazretleri Hz. İsa (a.s.)’ı görmemişler ve ona namazda imamlık yapmamışlardır. Oysa Hz. Mehdi (a.s.) Hz. İsa (a.s.)’a namazda imamlık yapacak ve bu büyük olayla Hz. Mehdi (a.s.) tanınacaktır.
Bunun dışında Üstad’ın Hz. Mehdi (a.s.)’ın kendisinden yüzyıl sonra geleceğine dair başka sözleri de mevcuttur. Bediüzzaman, Hz. Mehdi (a.s.)’dan bahsederken özenle kendisinden yüz sene sonra geleceğine dikkat çekmektedir. Mesela bir sözünde;
“…bu zamanda öyle fevkalâde hâkim cereyanlar var ki, herşeyi kendi hesabına aldığı için, faraza HAKİKİ BEKLENİLEN VE BİR ASIR SONRA GELECEK O ZAT dahi bu zamanda gelse, harekâtını o cereyanlara kaptırmamak için siyaset âlemindeki vaziyetten feragat edecek ve hedefini değiştirecek diye tahmin ediyorum. … (Kastamonu Lahikası, s. 61-62) |
ÜSTAD BEDİÜZZAMAN HAZRETLERİ BU İFADESİNİ, 1936 (HİCRİ 1354) YILINDA YAZDIĞI KASTAMONU LAHİKASI’NDA BELİRTMİŞTİR. BU TARİHLER HİCRİ 1300’LERE DENK GELMEKTEDİR. ÜSTAD’IN “BİR ASIR SONRA…” ŞEKLİNDE İFADE ETTİĞİ 100 YIL SONRASI İSE HZ. MEHDİ (A.S.)’IN ZUHUR ETTİĞİ HİCRİ 1400’E DENK GELMEKTEDİR.
Üstad Kastamonu Lahikası’ndaki bu sözünde “bu zamanda öyle fevkalade hakim cereyanlar var ki,…” ifadesindeki “bu zamanda” vurgusuyla özellikle kendi yaşadığı hicri 1300’e dikkat çekmiştir. Bu ifadesinde kendisinden bir asır önce yaşamış olan Mevlana Halid Hazretleri’nden hiçbir şekilde bahsetmemiştir. Ardından da kendi yaşadığı bu dönemden bir asır yani yüz yıl sonrasında gelecek olan bir kişiye, bir zat-ı muhtereme dikkat çekmiştir. Hatta kendisinden bir asır sonrasına dikkat çekerken yine yanlış anlamalara mahal vermeyecek şekilde “…Hakiki beklenilen ve bir asır sonra gelecek o zatDAHİ BU ZAMANDA GELSE…” ifadesini kullanarak bahsettiği bir asırlık dönemin kendisinden sonraki yüzyıl olduğuna yeniden vurgu yapmıştır.